Miletos: Center of Science and Philosophy in ancient era

15.000 people used to watch that view during a performance 2500 years ago. The hill was an island, the plain was sea. Thales, Anaximander, Aspasia, Anaximenes, Isidorus, and many more were there.

The Road Ahead

The Long and winding road.

Pentax Digital SLR

Pentax K50, My digital SLR choice.

Istanbul Bosphorus

Istanbul, The city, where two continents meet. View from Europe to Asia.

Dec 20, 2011

Sosyal Medya: Yeni bilişim modeli

Gelişmekte olan ekonomilerde ve sektörlerde Bilgi Teknolojileri (BT/IT) olmaksızın gelişmeden söz etmek artık mümkün değil. Bir veya iki gününüzü bilgisayarınız olmadan, e-mailleriniz çalışmadan, İnternet’e giremeden geçirdiğinizi düşünün. Hangi işinizi yapabilirsiniz? Bu durumun çalıştığınız firmaya maliyetinin kaç para olacağını ön görebilirsiniz. Satış yapamaz, fatura kesemez, teklif veremez, rapor hazırlayamaz, işinizi tamamlayamaz durumda kalacağınız aşikâr. İşin kişisel taraftaki kayıp boyutunu hiç hesaplamıyorum.
Son bir-iki yılda özellikle internet üzerinde hayatımızda çok şeyler değişti. Çünkü İnternet küresel ekonomide yeni bilişim modelini oluşturan ortamların en büyüğü ve aradıklarımızı orada buluyoruz. Bu ortam sosyal mecraların varlığı ile baskın bir şekilde etkileniyor ve yön değiştiriyor.  
Yıllar önce günlük maillerimizde tanıdıklarımızdan gelen “junk” mailler olurdu. Sunumlar, özlü sözler, kutlama mesajları, karikatürler vb. Şimdilerde artık junk mailler gelmiyor. Çünkü onlar Facebook gibi sosyal mecraların duvarlarına kaydı. Bir süre sonra bu mecraların yoğun kullanımından dolayı artık salt e-mail servisleri bile kullanılmaz olup kalkabilir. Eskiden internette bir şey aradığımızda Google, Yahoo, Bing vb. arama motorlarından yararlanırdık. Şimdi ise çeşitli sosyal mecralarda yazılmış durum güncellemeleri, yazılar vs. içerisinde arama yapan arama motorları (whostalkin vs.) çıktı. Bunlar sadece sosyal ortamlarda arama yapıyor internette değil.

Goggle, yahoo vb. internette arama yapan motorların pabucu gün geçtikçe dama atılıyor. Elbette internette web sitelerinde arama yapmak için onlara ihtiyaç var ama isterseniz bir de şu sayılara bakalım ve siz karar verin.


2010 Mart ayından itibaren Facebook tıklama sayısı, Google tıklama sayısını aştı ve aradaki fark gittikçe artıyor. Google sosyal mecrada var olabilmek için önce “Buzz”, ardından da Mart 2011 de “Google +1” ürününü çıkarttı.

Geçtiğimiz yıllar içerisinde Google ve Facebook kullanımına ilişkin istatistikler ise çok dikkat çekici. 2008-2011 arası (tıklama değil) mükerrer olmayan kullanıcı sayısına bakıldığında Amerika pazarında Facebook ziyaretçi sayısı, Google ziyaretçi sayısına çok yaklaşmıştır. Aynı zaman aralığında ziyaretçilerin Facebook’ta geçirdiği zaman artmıştır. 2011 yılında ziyaretçilerin aylık olarak Facebook içerisinde geçirdiği zaman Google’da geçirdiği zamandan yaklaşık 2 katı daha fazla olmuştur. 


2010 yılı sonunda çeşitli mecralarda yapılan günlük arama sayıları şu şekilde 
Google 2,9 Milyar arama
Yahoo 280 Milyon arama
Bing 80 Milyon arama
Facebook 500 Milyon arama
“Sosyal arama” diye bir terim ortaya çıktı.
Sosyal arama gerçek kişiler tarafından girilmiş olan içerikte yapılan aramalardır. Ve bunlar durumlara (status, aklımda ne var vb.) yönelik doğal dille yazılmış tanımlar veya işaretlenmiş resimler oldukları için sizin kelime aramaktan ziyade konuşma dilinde yazdığınız bir soruya cevap verebilecek arama tipidir. Konuyu biraz daha açarsak;
Facebook’ta günde 250 milyon resim yükleniyor. Bunların büyük çoğunluğu için yer işareti koyuluyor. Dolayısıyla isimle yazarak bir yerin resmini ararsanız en fazla ve doğru sonucu Facebook’ta alırsınız.  Üstelik resimlere eklenmiş yorumları da düşünürseniz çok geniş bir tanım ile resim bulmak mümkün. Yine Facebook’ta bir olay, marka, resim vb. için insanların beğeni tıklamaları (Like) var. Bu da popülariteye, beğeniye göre arama yapma imkânı ortaya çıkartıyor. Bu özellikleri ile filmler, firmalar, ürünler sürekli olarak bu mecra içerisinde yer almaya çalışıyor. Bilhassa pazarlama aktivitelerinde son birkaç yılda örnek olmuş, derslerde okutulan vaka çalışmaları var. Facebook’ta her bir aktivitenin arkasında bir kişi var. Hem de profili, alışkanlıkları, yaşadıkları yer, fikirleri, eğilimleri, arkadaşları, bitirdikleri okullar vs. gayet iyi bilinen insanlar. Facebook kullanıcılarını çok iyi tanıyor. Oysa Google arama yapan kişiye ait olarak Facebook ile kıyaslandığında pek bir bilgi sahibi değil. İşte bu nedenle Google da müşterisini tanımak için Google + dan çok umutlu. Bunun için Mart 2010’dan beri Google +  öncelikle gmail kullanıcılarını ve diğer kişileri de üye yaparak kullandırmaya çalışıyor. Bu üründe amaçlardan biri de kullanıcıların tercihlerini "+1" butonuna basarak  bildirmeleri. Bu buton Facebook’ta bulunan “Like” butonu gibi. Böylece arayanlara kullanıcı tercihlerine uygun bir arama sonucu da getirebilmeyi hedefliyor.
Bütün bu bilgilerin bir de parasal boyutu var.
2010 yılında Facebook yaklaşık 1,86 Milyar $ reklam geliri ve yaklaşık %240 büyüme kaydetti. Aynı yıl Google 28 Milyar dolar gelir ve % 23 büyüme kaydetti.
Bazı Facebook İstatistikleri (2011)
Facebook’ta 800 milyondan fazla kullanıcı mevcut. Bunların %75’i USA dışı kullanıcılar. 350 Milyonu ise uygulamayı Mobil ortamdan kullanıyor. Ortalama her kullanıcının 130 arkadaşı var. Facebook kullanıcılarının sayısı 2004 yılında sadece 1 milyon civarındaydı. Aşağıdaki grafik bu hızlı artışı göstermektedir.
Günde ortalama 250 milyondan fazla resim yükleniyor. Bunların büyük çoğunluğu yer imleri ile işaretleniyor ve çeşitli yorumlar yazılıyor.
Günde ortalama 20 milyon uygulama yüklüyor insanlar. Bu uygulamalar da bambaşka bir pazar yarattı. Artık oyun, takvim, ilgi alanı, kurumsal aktiviteler vb. çeşitli uygulamalar Facebook içerisinde bir eklenti olarak yer alıyor. Bu uygulamalar sizin arkadaşlarınıza, profilinize veya eğiliminize bakarak farklı işler yapıyor.
Üyeler tarafından 2010 yılı içerisinde günde 500 Milyon arama yaratılmaktaydı. 
Bazı Twitter İstatistikleri (2011)
200 Milyon kullanıcısı var.
Günde 180 Milyon “tweet” postalanıyor. 2010 başlarında günlük 50 milyon “tweet” vardı. Buradan iz düşürerek eğer aynı hızda büyüyeceğini öngörürsek 2012 de günde 650 Milyon “tweet” postalanması söz konusu.   
Twitter'da 2011 yılında günde ortalama 1,6 Milyar arama yapıldı.

Özetle sosyal mecrada arama savaşları daha yeni başladı. Bakalım bu yol hangi markaların hangi ürünlerinin birbirleri ile ortaklıklarına ve daha hangi yönlenmelere sebebiyet verecek? Örnek olarak şu günlerde Facebook’un web arama işlerini Microsoft’un "Bing" ürünü yapıyor bile. 

Dec 6, 2011

Hayatımızdaki şifreleri nasıl akılda tutacağız?

Şifrelerimizi yönetmek öyle problemlidir ki. Bir çoğumuzun hala oturtamadığı bir sistem olduğunu görüyorum. Herkesin bir şekilde sıkıntıda olduğu bir konudur bu. Ve maalesef, sıkıntının boyutu gün geçtikçe artıyor. Bilgisayar şifresi, email şifresi, twitter şifresi, facebook şifresi, messenger şifresi, cep telefonu pin kodu, kredi kartı şifresi, banka kartı şifresi vs. Bütün bunlar hayatımızda yokken şifreye ihtiyaç da yoktu. Ama artık her yerde kendimizi tanıtmak için bir şifre kullanmamız gerekiyor. Bilhassa internet üzerindeki uygulamalarda.

İş yerindeki bilgisayarlar açılışta şifre istiyor. Kullandığımız programlar da öyle. Hele bankalar güvenlik gereğiyle her 3 ayda bir kullandığınız şifreyi değiştirtiyorlar. Özel E-mail erişimi, kredi kartı pin kodları, internetteki sosyal siteler, internetteki alışveriş siteleri, çeşitli uygulama programları özel veya internet üzerinde hepsi bir şekilde şifre istiyor. Kimi bu şifreleri 8-10 karakter beklerken, kimi de bu uzunlukta ama büyük harf, küçük harf ve sayı kullanmak zorundasınız diyor.  Bunların hepsi güzel ve güvenliğimiz için. Ama biz bunları nasıl aklımızda tutacağız? Zira bu şifreleri bir köşede kağıtlara not almak da çok güvenli değil. Kağıdı kaybedersiniz şifrenizi de kaybetmiş olursunuz. Kağıdı biri ele geçirirse, şifrenizi kullanır vs. vs. Bu nedenle şifreleri bir kağıda yazmak önerilmez. Akılda tutmalısınız denir.

Genel olarak cihaz üreticileri tarafından veya sistem geliştiren kuruluşlar tarafından söylenen şudur; “Sizin kolay hatırlayabileceğiniz fakat aynı zamanda da başkasının zor tahmin edebileceği bir şifre kullanın.” Bunun sebebi çok açıktır. İnsanlar şifre vermeleri gerektiğinde genellikle bunu unutmamak için kendilerine ait çok belirgin şeyler seçerler. Çocuklarının adı doğum tarihi vs. Eğer kullanılacak şifre dört basamaklı bir rakamlar grubu ise tercih edilen şifre genellikle kişinin kendi doğum tarihinin yılı olur. Bu sizi tanıyan biri tarafından tahmin edilmesi kolay bir şifredir. Hatta sizi tanımayan biri bile 1950-1990 arası 40 deneme ile bunu tahmin edebilecektir. Bir düşünsenize, banka kartınız veya cep telefonunuz eğer bu şekilde bir şifreden oluşuyorsa ne kadar kolay tahmin edilebilir. En zor şekliyle sadece 40 deneme. İşte bu nedenle birçok uygulama doğum tarihinizi kullanmanızı engeller veya kullanılmaması yönünde uyarı verir. Peki daha güvenli ne olabilir? Pin kodları için sizce önemli olan unutmayacağınız başka bir 4 basamaklı rakamlar dizisi olabilir. Ama başkalarının tahmin etmesi güç olacak bir sayılar grubu. O zaman deneyerek şifrenizi bulma ihtimali daha da zorlaşır. Başkasının tahmin ederek bulmasını güçleştirmek için yapılan iki şey vardır. Birincisi daha uzun şifreler kullanmak; örneğin 4 yerine 7 veya 8 haneli. İkincisi de sadece rakam değil, rakam ve harf kombinasyonu olan şifreler kullanmak. Şifrelerin harf sayısı arttıkça ve büyük-küçük harf, rakam, özel karakter gibi çeşitlemeler kullanıldıkça tahmin edilmesi güçleşir.

Bazen bu karmaşadan kurtulmak için kullanıcılar kendilerine bir şifre seçip bunu her yerde kullanmaya çalışıyorlar. Bunun da en tehlikeli yanı, şifreniz bir kez başkaları tarafından görülür veya çözülürse, tüm güvenliğiniz çözüldü demektir. Çünkü aynı şifreyi her yerde kullanıyorsunuz. Fakat öte yandan hatırlaması kolay.

Peki kaç tane şifreyi akılda tutmak gerekir?

Gün geçtikçe işler daha karmaşık hale geliyor. 2005 yılında yaptığım bir çalışmada o dönemde beyaz yakalı çalışanların iş ve özel yaşantılarında akıllarında tutmak zorunda oldukları ortalama 15 kadar şifre vardı. Eğer internette daha fazla uygulama vs. kullanıyorlarsa bu sayı 24’e kadar çıkabiliyordu. Günümüzde yine aynı grup insanlarda aynı çalışmayı yaptığımızda, 3 ayda bir değişen şifreler de dahil olarak, hatırlamak zorunda olduğumuz şifrelerin ortalama 45 tane kadar olduğunu anlıyoruz. İnternette daha aktif olanlar bu sayıyı daha da arttırmalılar. Son 7 yıl içerisinde bu ihtiyaç 3 katı kadar artmış. Daha da artacak ve bir gün belki çipli bir sistem veya biyometrik bir uygulama (parmak izi, ses tanıma, göz retina tanıması vs.) kullanılana kadar veya kullanımı yaygınlaşıncaya kadar devam edecek.

Teknoloji ve uygulamalar ne getirir bilinmez. Ama biz bu günü, güvenlik açığı yaratmadan nasıl kurtarabiliriz?

Benim önerim şu olabilir. Bir word dokümanına tüm üye olduğunuz siteleri ve kullandığınız cihaz, uygulama vs. ait şifreleri yazın. Bu dokümanı da en az 10 haneli büyük, küçük harf ve rakamlardan oluşan bir şifre ile koruyun. Böylece daima unutma riski olmayan bir yapıya sahip olursunuz. Fakat bu word dosyanızı yedeklemeyi unutmayın. Aksi halde tüm şifreleriniz günün birinde bilgisayarınızdaki bir sorun nedeniyle kaybolabilir. Tercihen word dosyasının adı şifre vb. bir kelimeden oluşmasın. Tek ezberlemeniz gereken en az 10 haneli olan word dosyası erişim şifrenizdir. Tüm şifrelerinizi tek bir dosyada tutmak ve o dosyayı da büyük bir şifre ile korumak en güvenli ve basit çözüm gibi duruyor şimdilik.

Dec 4, 2011

Daha çok Megapixel daha iyi fotoğraf makinesi mi?

Fotoğraf makinesi üreticileri sürekli olarak bir megapixel yarışı içerisinde. Bir makinenin yeni modeli ile eski modeli arasındaki fark çoğu zaman sadece birkaç megapixel daha fazla oluyor. Oysa iyi resim çekebilmek için megapikselin çok olması gerekmiyor.
Birkaç faktör var. En önemlileri sırasıyla;
1)    Objektif.
2)   Sensör
3)   Çekimde yapılan ayarlar
4)   Megapixel
Objektif:
Objektifler ışığı toplayıp dijital makinenin sensörü üzerine düşürüyor. Kaliteli bir objektif iyi netice veriyor. Objektifin kalitesini anlatmak için çok fazla yazıp şekiller çizmek istemiyorum. Carl Zeis, Canon, Nikon, Pentax, Sigma vb. iyi netice veren objektif üreticisi firmalardan önde gelenleri.

Dijital Fotoğraf makinesi Sensörü:
Sensör resmi yakalamak için kullanılan algılayıcıdır. Veya ışığın üzerine düştüğü ışığa hassas dikdörtgen elektronik yüzey. (Bkz. Şekil2). Bu alanda iki temel teknoloji kullanılıyor. Biri CCD diğeri C-MOS ki içlerinde en iyi sensör C-MOS olanıdır. Çünkü düşük ışıklarda bile daha net resim çekmenize olanak verir. Küçük fotoğraf makinelerinde genellikle ucuz olması sebebiyle CCD sensörler kullanılıyor.

Dijital Fotoğraf makinesi Sensör Boyutu:
Sensörlerin bir diğer özelliği ise boyutu. Küçük ve orta boy fotoğraf makinelerinde 6mm x 4,5mm boyutlarında bir sensör kullanılır. Yani resim küçük bir alana düşmektedir. Küçük alandaki resmin ayrıntıları pek belli olmaz. Büyüttüğünüzde ise bozulduğunu görürsünüz. Üstelik makinenin resim çekerken gördüğü alan da küçülür.

Şekil 1) Farklı boyutlarda sensörlerin gördüğü alan genişlikleri.

Şekil2) Profesyonel makine (DSLR) sensörü ile standard küçük makine sensörü boyutları.

Profesyonel ve lensi değişebilen makineler ise 17mm x 13mm  veya 22mm x 15mm boyutlarında ve diğerlerine göre oldukça büyük bir algılayıcıya sahiptir. Bu nedenle de çekilen resim daha büyük bir alana düşerek daha fazla detay verebilir durumdadır. Fakat işin doğası gereği sensör büyüdükçe objektifin de büyümesi ve ağırlaşması gerekiyor.

Piksel Yoğunluğu Nedir?:
Megapixel ise yukarıda bahsettiğim sensör üzerinde bulunan nokta sayısıdır. (10 Megapiksel’i yaklaşık 10 milyon nokta gibi düşünün). Türkçede buna çözünürlük deniyor. Megapixel arttıkça kağıda basılabilecek resim büyüklüğü de artar. Fakat kağıda basma işinin şu günlerde kimsenin umurunda olduğunu düşünmüyorum. Ama sensör boyutunu da düşününce küçük bir alana düşen 10 milyon nokta ile büyük bir alana düşen 10 milyon nokta arasında fark vardır. Küçük alanda bulunan noktalar daha sıkışık ve küçük oldukları için ışıktan daha az etkilenirler. Sonuç olarak resim kalitesinde azalma olur.

Unutmamak gerekir ki sensör teknolojisi (CMOS-CCD), sensör boyutu ve objektif çok daha önemlidir.  Üstelik küçük sensörlerde (yani küçük fotoğraf makineleri) yüksek megapiksel daha karlanmalı gibi, pütürlü gibi resim çeker.

Diğer Ayarlar:
Çekimlerde amatör kullanıcılar fotoğraf makinesinin otomatik ayarına makineyi alıp çekimlerini öyle yapıyorlar. Böyle resim çekmek kullanıcı için daha hızlı ve kolay. Öte yandan ayarları uygun şekilde değiştirerek göründüğünden farklı resimler çekebilmek veya istisnai durumlara uygun resim çekebilmek de mümkün. Örneğin daha az ışıkta çekmek, daha hızlı hareket eden nesnelerin resmini çekmek, gece ışıklarında resim çekmek vb.

Nov 29, 2011

Nokia Bluetooth kulaklık

Bluetooth kulaklıklar genellikle telefon için yapıldı. Hepinizin bildiği gibi tek kulağa takılır ve benim çok yadırgadığım ağıza doğru gelmeyen yanakta durarak sesi alan mikrofon. Fakat bu yeni nesil telefonlar ve telefonlardaki hafızaların artması müzik ve video oynatabilmenin de yolunu açtı. Bu durumda bilhassa müzik için stereo bir kulaklık da her telefonda elzem oldu. Bunun neticesi bluetooth kulaklıklar da hem stereo müzik dinlemeye hem de telefon ile konuşmaya elverir duruma geldiler.

Bu ürünlerden biri de Nokia BH-505 
Bu ürüne ilişkin tek beğenmediğim şey kulağın içine giren silikon kulaklıklar. Bu kulaklıklar kulağın hava almasını engellediği için biraz sıkıntı veriyor. Bilhassa uzun süre müzik dinlerken. Ama içinden çeşitli çaplarda silikon kulaklık ucu çıkıyor. Rahat ettiğiniz birini takabilirsiniz.

Nov 26, 2011

Bluetooth kulaklıklar zararlı değil mi?

Cep telefonu da Bluetooth kulaklık da bir alıcı verici gibi radyo dalgaları kullanır. Radyo frekansları da enerji taşıdığından insan vücudundaki hücre yapısında değişikliğe sebebiyet veriyor. Kanser de bu hücre yapısındaki değişiklik sonucunda oluşan bir hastalık.
Fakat cep telefonu ile karşılaştırıldığında zararı çok çok küçük orandadır. Öyle ki bluetooth alıcı ve vericisi 10 metreden daha uzak mesafelerde verimli çalışmaz. Cep telefonunun yüzlerce metre uzaktaki baz istasyonu ile haberleştiğini düşünürseniz buradan küçük bir kıyaslama yapabilirsiniz. Ama ben size gerçek kıyaslamayı vereyim.

Bir örnek: Blackberry 9700 SAR değeri 1,36W/Kg iken, bir bluetooth kulaklıkta markasına ve modeline göre 0,001 ile 0,01 arasında değişmektedir. Yani Bluetooth kulaklık bir cep telefonundan 100 katı ile 1000 katı arasında daha az zararlıdır. Jabra isimli firmanın 2011 yılında yaptırdığı bir çalışmaya göre bluetooth kulaklıklar cep telefonlarından 800 kat daha az zararlıdır.  Kablolu kulaklıkların ise zararı sıfır.

Nov 25, 2011

Cep telefonları ne kadar zararlı?

Fonksiyonel olarak gayet faydalı. Her zaman her yerde konuşabilir olmak çok güzel. Ama hep o yaydıkları radyo dalgalarından dolayı bir şüphe vardır. Yıllar sonra etkileri daha fazla gözlemlenebilir. Cep telefonları da bir radyo mantığı ile çalışır. Bir alıcı ve vericisi vardır. Radyo frekansları da enerji taşıdığından insan vücudundaki hücre yapısında değişikliğe sebebiyet veriyor. Kanser de bu hücre yapısındaki değişiklik sonucunda oluşan bir hastalıktır.

Cep telefonunu kulağa dayamak radyo dalgalarının kafamıza yakın olmasına sebebiyet verir. Dalgaların etkisi vücuda yakın oldukça daha fazladır. Bu radyo dalgalarının vücudumuza zararı SAR adı verilen bir değer ile ölçülmektedir. Cep telefonu alırken SAR değeri küçük olanı tercih etmeye çalışın. AB tarafından önerilen zararsız SAR değeri 2W/Kg’dır. Amerika’nın zararsız SAR değeri kabulü ise 1,6W/Kg. Günümüzde IPhone4 için bu değer ortalama 0,93W/Kg’dır. Blackberry Bold 9700 için 1,36W/Kg. Bu değer küçük oldukça vücuda zararı da daha az oluyor. Fakat üreticiler zaten bu değeri önerilen sınır değerlerinin altında yapıyorlar. Bilinmeyen marka Çin malı cep telefonlarını kastetmiyorum. Çünkü onların SAR değerleri üretici tarafından açıklanmıyor. Ama radyo dalgalarının insan vücuduna zararlı olabileceği yukarıda da bahsettiğim gibi biliniyor. Bu zarar, dalganın şiddetine ve maruz kalınan süreye de bağlı. Daha güvende olabilmek için cep telefonunu vücuttan uzaklaştırmak en doğrusu. Bunu yapabilmek için kablolu kulaklık veya bluetooth kulaklık kullanmak en isabetli karar olur.
Bu nedenle önerim cep telefonu kullanırken ya içinden çıkan kablolu kulaklığı kullanın, ya da bir bluetooth kulaklık ile konuşun. Kablolu kulaklıklar pek rahat ve kullanışlı değil. Kablolar sürekli karışıyor, dolanıp düğüm oluyor, bir süre sonra da çeşitli noktalardan kıvrılıp içinden kırılıyor. Bunun sonucu olarak da ya kulağınıza ses gelmez, ya da karşıya sesiniz gitmez. En rahat olanı bluetooth kulaklık.